KIRIKALE'NIN TARIHI
İlin Adı : Kırıkkale'nin adının, şehrin 3 km. Kuzeyindeki Kırıkköyü
ile kendin merkezindeki Kaletepe'nin kısaltılarak birleştirilmesinden ortaya çıktığı söylenir.
Bu ismin halk tarafından9 yakıştırıldığı kanaatı yaygın olmakla beraber
bölgenin ismi Osmanlı arşiv belgelerinde, şimdiki haliyle Kırıkkal'a biçiminde geçmektedir.
XVI. ve XVII. Yüzyıllarda, doğudan gelen çeşitli Türk aşiret ve cemaatlerinin Anadolu'da - bilhassa
Orta Anadolu'da- iskan edildikleri bilinmektedir. Bunlardan "Oğuz, Oğuzhan" adı verilen büyük bir oymağın
Ankara yakınlarında, o zamanki söyleyişiyle "Kırıkkal'a " ya yerleştirildikleri belgelerde ifade
edilmektedir.
Yörükan taifesinden olduğu zikredilen Oğuz Oymağı, Anadolu'yu Türkleştirerek ve İslamlaştırarak,
Türk vatanı haline getiren, aynı zamanda "Türkmen adıyla da bilinen büyük bir aşirettir. Bu durumda bölgenin
adının en az 400 yıllık bir tarihe sahip olduğunu kabul etmek gerekir.
a. Türklerden Önce : Yörenin çok eski bir tarihi geçmişi mevcuttur. Bugün Kırıkkale il sınırları
içinde kalan bazı tarihi kalıntılar, ören yerleri ve höyüklerin varlığı ile bazı araştırma
ve incelemelerde M.Ö. yıllara ait arkeolojik buluntulara rastlanması, Kırıkkale'nin coğrafi alanının
ne kadar eski bir yerleşim sahası olduğunu gösterir.
Kırıkkale ili ve çevresinin eskiçağ tarihini aydınlatacak bir arkeolojik kazı henüz yapılmamıştır.
Ancak bölgenin tarihi coğrafyasına ışık tutacak bazı bilimsel çabalar da yok değildir.
Kırşehir Kaman Kalehöyükte arkeolojik kazılar yapmakta olan Japon bilim heyetinin ilimiz sınırları
içerisinde kalan alanda yapmış olduğu yüzey araştırmaları dikkate değer bulgular ortaya
koymuştur.
Japonların 1990-91 yılları arasında Kırıkkale il merkezi ve ona bağlı ilçe
ve köyleri kapsayan yüzey araştırmalarında toplam 21 höyük ve düz iskan saptanmıştır. Bu merkezlerden
toplanan seramik örneklerinin değerlendirilmesi sonucu bölgenin Kızılırmak kavsi dışında
kalan alanda Neolitik Çağ ve sonrası, Kızılırmak kavsi içinde kalan alanda ise bu dönemi takip eden
Kalkolitik Çağı, Eski Tunç Çağı, Assur Ticaret Kolonileri Çağı Hitit İmparatorluk Çağı
(zayıf), Frig ve Hellenistik-Roma Çağları ile Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yerleşim
birimleri ve bu dönemlerin kültürlerini yansıtan kalıntılar saptanmıştır.
Kırıkkale ili ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarda, Kırıkkale ili Delice
ilçesi Yeniyapan köyünün doğusunda doğal bir tepeden, Delice ilçesi Çongar köyünün 3.5 km doğrultusunda yer
alan 8.5 m yüksekliğindeki Kültepe’den Keskin ilçesi Cinali köyünün 2 km kuzeybatısında yeralan 8 m yüksekliğindeki
Sulucatepe’den ve Kırıkkale ili merkez ilçe sınırları içinde kalan Kuzeren köyünün 3.5 km güneybatısında
yer alan 8.5 m yüksekliğindeki Kuzeren höyüğünden derlenen çanak çömlek parçaları Kalkolitik döneme tarihlenmiştir.
Kalkolitik çağ genelde MÖ 5000-3000 yılları arasına yerleştirilmektedir. Maden aletlerin
yanında taş aletlerin kullanılmasından ötürü bu devire tarihçiler Taş Maden Devri anlamına gelen
Kalkolitik Çağ adını vermişlerdir. Bu kültürün önde gelen iki özelliği bakır aletlerin giderek
taşın yerine geçmeye başlaması ile kökleri Neolitik Çağ’a uzayan boya bezemeli çanak-çömleklerdir.
Anadolu’yu Erken Kalkolitik Çağ’ın sonralarında farklı bir etnik grup muhtemelen Trakya’dan
gelen bir kavim istila etmiş, birçok yerleşim yerini yakıp yıkmışlardır. Erken ve geç kalkolitik
dönemler arasında bir ara evre özelliğini gösteren Orta Kalkolitik çağı konusunda fazla bir bilgi yoktur.
Hatta böyle bir evrenin varlığı bile tartışma konusudur. Uzun süreli bu karanlık ara dönemi
izleyerek kabaca MÖ 4. bin yıla tarihlenen Kalkolitik Çağın son evresine gelinir. Bu dönemde Anadolu’ya
Balkanlar üzerinden gelen göçmen kafileleriyle ilişkili olarak nüfus ve yerleşme yerlerinin sayısında
da artış olmuştur. Orta Anadolu’da Çorum dolaylarındaki Büyük Güllecek ve Alacahöyük, Yozgat yakınlarındaki
Alişar ve Ankara yakınlarındaki Yazırhöyük bu yeni dönemde Anadolu’ya yayılmaya başlayan
Kuzey Ege ve Balkan etkili merkezler arasındadır. Kırıkkale ve çevresindeki kalkolitik merkezler de bu
etki alanında değerlendirilmelidir. Bu dönemde gittikçe büyüyen köyler birara surla çevrilerek tahkim ettirilmiş,
madenin kullanımı ve beraberinde getirdiği ekonomik sosyal canlılığa paralel olarak yeni mesleklerin
ortaya çıktığı ve dolayısıyla değişik etnik grupların bir arada yaşamaya
başlaması, günlük yaşamın bir çok alanına mutfak kültürün, dini yaşam, yarı mimarisi vs.
yenilikler getirmiştir.
Kırıkkale ili ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarda, Kırıkkale ili Delice
ilçesi Yeniyapan köyünün doğusunda, doğal bir tepeden (Yeniyapan) aynı ilçenin Çongar köyünün 3.5 km doğusundaki
110m çapındaki ve 8.5 m yüksekliğindeki Kütlepe’den, Keskin ilçesi Efendi köyünün 2 km güneyinde, Kılıç
Özü’ nün dere yatağı kenarında kurulmuş olan 91 m çapında 10 m yüksekliğindeki Alibaz’
dan, aynı ilçenin Kavurğalı köyünün 2 km güneydoğusundaki 210 m çapında,15 m yüksekliğindeki
Kavurğalı’ dan, Keskin ilçesi Armutlu köyünün 1.5 km güneydoğusundaki 200 m çapında 13 m yüksekliğinde
Armutlu’ dan, aynı ilçenin Cinali köyünün 2 km kuzeybatısındaki 100 m çapında, 7 m yüksekliğindeki
Sulucatepe’ den, Keskin ilçesi Köprü köyünün 500 m kuzeybatısında, Kızılırmak’ ın
hemen kenarında yer alan 280 m çapında 32 m yüksekliğindeki Büyükkaletepe’den aynı ilçeye bağlı
Ceritkale köyünün 2 km güneyinde, Ömer Kuru Dere yatağında yer alan 170 m çapında ve 6 m yüksekliğindeki
Yaşar Çayır’ dan, yine Keskin ilçesine bağlı Karağıl köyünün 1 km güneydoğusunda,
Dinek dağının batı Kıyıhalil İnceli köyünün 2.5 km kuzeybatısında Kızılırmak’
ın yatağında yer alan 155 m çapında ve 8.5 m yüksekliğinde Tepe (Kıyıhalil İnce) ‘den
aynı ilçenin Bıyıkaydın’dan Çatal Sögüt höyüğünde derlenen seramik parçaları Eski Tunç
Çağına tarihlenmiştir.
Kalkolitik çağın başlarında nüfusun artışı, sulu ziraat nedeniyle daha fazla ürün
elde edilişi ve daha güçlü bir siyasal denetim sosyal yapıda önemli değişikliklere neden olduğunu
daha önce belirtmiştik. Bu yeni dönem önceki çağların tarım, dokumacılık, çömlekçilik vb. buluşlarına
daha, etkili silahların üretilmesine daha estetik süs eşyalarının yapılmasının mümkün kılan
bakır ve kalay alaşımını yine gerçek tunca eklemişti. Bu yüzdende bu dönem Eski Tunç Çağı
olarak adlandırılmıştır. Eski Tunç;Eski Tunç İl ve Eski Tunç İli olmak üzere üç ana evreye
ayrılır ve MÖ.3000-2000 yılları arasına yerleştirilmektedir.
Eski Tunç I evresi MÖ 3000-2500 yılları arasına yerleştirilir. Bu devirde daha çok tarıma
dayalı ekonomisiyle ve sur sistemiyle tahkim edilmiş kasaba kültürü sürdürülmektedir. Tunç’tan alet üretimi
ve kullanımı pek yaygın değildir. Kamuya ait tapınak atölye vs. yapılar ön plana çıkmıştır.
Dönemin en büyük teknolojik buluşu olan Tunç madeninin yanı sıra kağnı tipi, dört tekerlekli arabadır.
Bu döneme ait önemli merkezler barındıran kültür bölgelerinden biri Orta Anadolu’dur. Ankara yakınlarındaki
Karaoğlan, Yozgat yakınlarındaki Alişar, Çorum yakınlarındaki Alacahöyük, Konya yakınlarındaki
Karahöyük ve Kayseri yakınlarındaki Kültepe döneminin tipik merkezleri arasındadır. Eski Tunç II evresi
MÖ 2500-3000 yılları arasına yerleştirilmektedir. Bu dönemde bölgeler arası ticaret gelişmiş
ve Bronz aletlerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Dönemin ekonomik gelişimini en iyi yansıtan
örnek buluntular, Alacahöyük ve Tokat Erbaa yakınındaki Horoztepe-altın, gümüş, elektron ve tunçtan yapılmış
silah, kapkacak, dini ritüel, objeler ve süs eşyaları buluntularıdır. Dönemin önemli teknik buluşu
ise şüphesiz çömlekçi çarkıdır. Bu dönemle birlikte Orta Anadolu’da güçlü beylikler ortaya çıkmış,
ilk kent devletleri kurulmuştur. Kızılırmak’ ın batısında Ankara yöresinde Karaoğlan
Ahlatbel, Etlik, Polatlı doğusunda ise Alişar ve Alacahöyük bu dönemin en önemli yerleşim yerleri arasındadır.
Mezopotamya kaynaklarında dönemin Anadolu’su Hatti Ülkesi olarak adlandırılmıştır. Hemen
her konuda gelişmelere sahne olan Anadolu, bu dönemin sonralarında büyük bir yaygın istila felaketine sahne
olmuştur. Bu olaylardan hiç etkilenmeyen bölge Doğu Anadolu’dur. Aynı dönemde Trakya ve Balkanlardaki
yerleşim birimlerinin ıssızlaşması istilacının Balkan Yarım Adasından gelmiş
olabileceklerini düşündürmektedir.
Verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi ilimiz sınırları içinde kalan höyüklerin
hemen hepsinden eski Tunç Çağı’na ait çanak-çömlek parçaları ele geçmiştir. Dolayısıyla
Eski Tunç Çağı’na gelindiğinde bölgenin özellikle Kızılırmak kavsi içinde kalan alanın
yoğun bir şekilde iskan edildiği anlaşılmaktadır. Ekonomik refahla birlikte nüfus da artmış
ve buna bağlı olarak yeni yerleşim birimleri kurulmuştur. Bu bulgular Anadolu’nun diğer bölgelerindeki
bulgularla örtüşmektedir. Alişar’ın III tabakasında ele geçen ve Alişar II seramiği olarak
adlandırılan seramiğin ve aynı dönemin bir başka seramik türü olan İntermediyetin bu bölgede
yerel boya bezekli seramiklerle birlikte ele geçmiş olması önemli bir sonuçtur. Bu verilen bölgemizin bir yandan
kendine özgü-lokal-bir kültür geliştirdiğini, öte yandan da Orta Anadolu’nun diğer önemli merkezleriyle
ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Bölgemizin eskiçağ tarihini aydınlatacak sistematik bir arkeolojik
kazı henüz yapılmamış olmakla birlikte elimizdeki yüzey buluntularına dayanarak, bölgemizin de dönemin
Anadolu’suyla aynı kaderi paylaştığını söyleyebiliriz.
a) Assur Ticaret Kolonileri Evresi: Kırıkkale ili Delice ilçesi, Çongar Köyü Kültepe höyüğünden,
Keskin ilçesi Efendi Köyünün Alibaz höyüğünden aynı ilçenin Kavurgulı köyü höyüğünden, Armutlu höyüğünden,
Balışeyh ilçesinin öz höyüğünden ve merkez ilçeye bağlı Çatal Söğüt höyüğünden derlenen
seramiklerin bir kısmı Assur Ticaret kolonileri evresine tarihlendirilmiştir.
Orta Tunç Çağı MÖ 2000-1400 yılları arasına tarihlenir ve Assur Ticaret Kolonileri ile Eski
Hitit Dönemlerini kapsar. Orta Tunç Çağı Anadolu’sunun en çarpıcı özelliği Mezopotamya ile
başlayan çok sıkı ve örgütlü bir ticaret ilişkisi bunun sonucunda da yazının öğrenilmiş
oluşudur.
Assurlu tüccarlar 200-250 merkepten oluşan kervanlarıyla Anadolu’nun silah yapımında gereksinim
duyduğu kalay madeni ile güneyin beğenisine göre dokunmuş ince kumaşlar getirip karşılığında
ise altın, gümüş ve değerli taşlar götürüyorlardı. MÖ 1925 yıllarında bu yeni ticari düzenle
ilişkisi olarak Anadolu’da Assurca karum (liman) denen pek çok pazar yeri kurulmuştu. Bunlardan en ünlüsü
ise Kaneş karumuydu. Bugün Kayseri yakınlarındaki Kültepe de yer alan Kaneş aynı zamanda güçlü bir
Hitit Beyliğinin de merkeziydi. Orta Anadolu’da daha sonraları Hitit Devleti’nin başkenti olacak
Hattuş’a (Boğazköy), Alişar, Aksaray yakınlarındaki Acemhöyük ve Konya yakınlarında
Karahöyük’te de Karumlar oluşturulmuştu. Assur’dan Orta Anadolu’ya uzanan yol üzerinde ise Assurca
Wabartum (Konuk-konak) denen küçük konaklama birimleri oluşturulmuştu. Anadolu’daki Karum ve Wabartumların
hukuki ve siyasi konumları bilim adamları arasında tartışmalı bir konudur. Kimi bilim adamına
göre sömürgelerin idari merkezi, kimilerine göre de yerli beylere vergisini ödeyen serbest ticaret bölgeleridir. Koloni Çağı’nın
son evresinde Kültepe (Kaneş) Pazar (Karum’u) yeri, Orta Anadolu’daki pek çok yerleşme yeriyle birlikte
MÖ 1725 yıllarında bir yangınla son buldu. Muhtemelen yerli beylerin bir iç hesaplaşması sonucu bu
olaylardan sonra Hitit Devleti belirmeye başladı.
b) Eski Hitit Devleti Evresi: Kırıkkale ili ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarda,
Kırıkkale ili, Sulakyurt ilçesi, Kıyıhalilincili köyü höyüğünden ve Keskin ilçesi, Köprü köy Büyükkaletepe
höyüğünden derlenen seramik parçalarından bir kısmı Eski Hitit Çağına tarihlenmiştir.
Assur Ticaret Koloniler evresinde Anadolu’nun irili ufaklı bir sürü beylik tarafından paylaşıldığını
daha önce belirtmiştik. Bu beyliklerden adını bilemediklerimiz içinde önemlileri şunlardır. Neşe
(Kaneş), Hattuş, Mama, Puruşhanda, Kuşşara, Zalpa. Ancak kökeni Kuşşara’ ya dayanan
Pithana oğlu Anitte (MÖ 1750) lie Orta Anadolu’ da merkezi bir devlete doğru ilk adım atılmıştı.
Neşe, Zalpa ve Hattuş’u eline geçiren Anitte kendisini (Gal Lugul) Büyük Kral unvanını taşıyacak
kadar güçlü hissediyordu. Anitte’dan 100 yıl kadar sonra, aynı soydan gelen Kuşşara’lı
Labarna’nın Hattuş’u başkent yapıp, kente Hattuşa, kendisinede Hattuşalı anlamına
gelen Hattuşili (MÖ 1650-1620) adını vermesiyle Hitit Devleti resmen kurulur.
Yerli Anadolu oldukları kabul edilen Hattili Beylere karşılık Hint-Avrupalı Hititlerin kökeni
konusunda fazla bilgi yoktur. Anadolu’ya bir göçle dışardan mı geldiler? Bu göç nereden ve hangi tarihte
oldu. Bu soruların yanıtları doyurucu belgeleriyle verilebilmiş değildir. I. Hattuşili’nin
Hattuşa’yı başkent yapmasıyla birlikte Eski Hitit Devleti hızlı bir biçimde gelişmeye
başladı. İçte otoriteyi sağlayan I.Hattişuli, ilk hedef olarak Suriye yi seçmişti.Kızılırmak
ı Kırıkkale’nin güneyinde ordusuyla birlikte geçen I.Hattuşili,Suriye’nin önemli şehirlerinden
Alalah’ı ele geçireceği sefere çıkıyordu.Alalah’ı ele geçirerek daha ileri harekatlar
için büyük bir avantaj elde etti .Sefer dönüşünde Fırat’a doğru ilerleyerek Malatya yakınında
ırmağın karşı kıyısına geçti. Batı Anadolu’daki Arzava ülkesi zapt edildi.
Bunu izleyen I.Murşili döneminde Halep Hitit Devleti ‘nin sınırları içine sokuldu.Babil fethedildi.(
MÖ 1594). Böylelikle Hitiler kısa bir sürede yakın Doğu’nun etkin siyasal güçlerinden biri olarak adlarını
duyurdular. Eski Hitit Devleti’nin genişlemesi I.Murşili’nin,Babil seferi dönüşünde bir entrika
sonucu öldürülmesiyle son buldu.
İlimiz sınırları içinde kalan alanda bu çağa ait yerleşim yerlerinin çok sınırlı
merkez olması dikkat çekicidir. Ancak herhalukarda bu dönemin bölgemizde de temsil edilmesi, ilimiz eski çağ tarihi
açısından önemli bir bulgudur ve aynı zamanda yukarıda anlatılan kültür dokusu çerçevesinde değerlendirilmesidir.
Dönemin Anadolu tarihi açısından önemi dikkate alındığında, bölgemizde bir arkeolojik kazının
yapılmasının değeri daha kolay anlaşılmaktadır.
Kırıkkale ili ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarda, Kırıkkale ili Delice
ilçesi, Çongar köyü, Kültepe höyüğünden, Delice ilçesi Harekli Köyü Beşiktepe mevkiinden ve merkeze bağlı
Balışeyh kasabasının 4.5 km kuzeydoğusundaki Öz höyüğünden derlenen seramik parçaları arasında
bazı örnekler Hitit İmparatorluk çağına tarihlenmiştir.
Hitit İmparatorluk çağı kültürü hemen her yönüyle temelleri daha koloni çağında atılan
Eski Hitit kültürünün devamı niteliğindedir. Hitit imparatorluk çağının en görkemli anıtı
bizzat başkentleri Hattuşa’nın kendisidir. Hitit uygarlığının en önemli merkezlerinden
ikincisi ise, başkentin yakınlarındaki Alacahöyük’tür. Kabartmaları Önasya dünyasının
ilk anıtsal örnekleri olmaları bakımından büyük önem taşırlar. Zile yakınlarındaki
Maşathöyük, Yozgat yakınlarındaki Alişar, Çorum yakınlarındaki Ortaköy, Malatya yakınlarındaki
Aslantepe, Elazığ Altınova’da Korcutepe, Güneyde Tarsus-Gözlükule ve Mersin-Yümüktepe önde gelen öteki
Hitit merkezleri arasındadır.
İlimiz sınırları içinde kalan merkezlerin aynı kültür geleneğinin temsilcileri oldukları
kesin olmakla birlikte, bu kültürün içindeki konumu ve katkıları ise bir arkeolojik kazı sonucunda açıklık
kazanacaktır.
MÖ 1200-800 yılları arasındaki zaman diliminde Anadolu’da herhangi bir kültür kalıntısına
rastlanmadığında “Karanlık Dönem” olarak adlandırılmaktadır. Hitit İmparatorluğunun
yıkılışına neden olan kavim veya kavimlerin bir süre 400 yıl gibi göçebe yaşadıkları
ve sadece hayvancılıkla uğraştıkları var sayılmaktadır. Dolayısıyla bu döneme
ilişkin herhangi bir kültür kalıntısının günümüze kadar gelmeyişi bu şekilde yorumlanmaktadır.
Kırıkkale ili ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarda Kırıkkale ili Delice
ilçesi, Çongar köyü, Kültepe höyüğünden, Delice ilçesi Harekli Köyü Beşiktepe mevkiinden, Keskin ilçesi Kavurgalı
Höyüğünden, Armutlu köyü Armutlu höyüğünden, Köprü Köyü Büyüktepe höyüğünden, Ceritkale Köyü Yaşçayır
Höyüğünden, Karağıl Köyü Horpağan Tepeden, Kevenli Köyü Acıözü, Çifteli Köyü Höyüktepeden ve Kaldırım
Köyü Sarımusalı höyüklerinden, Sulakyurt ilçesinin Bıyıkaydın Höyüğünden, Hasandede Kasabası
Çatal Söğüt Höyüğünden derlenen seramiklerin bir kısmı Demir çağına tarihlenmiştir.
Bu çağın Demir çağı diye adlandırılmasının temel nedeni, dönemin silah ve
diğer aletlerinin çoğunun demirden üretilmiş olmasıdır. Bunun yanı sıra MÖ 9. Yüzyılın
sonlarından itibaren Anadolu’nun yeniden MÖ 3 bin yılının sonlarında olduğu gibi bir çok
irili ufaklı güç arasında paylaşmış olması böyle bir adlandırmaya gidilmesinin diğer
bir nedenidir. Bu çağla birlikte bölgemizdeki iskanın yeniden yoğunlaşması dikkat çekici bir durumdur.
Anadolu’daki Hitit çekirdek sahasının hemen her merkezde Hitit yerleşmesinin üzerine Frig yerleşmesin
kurulmuş olması dönemin nüfus yoğunluğunu yansıtması açısından da önemli bir durumdur.
Japonlar, Kırıkkale ili ve çevresindeki höyüklerden derledikleri seramiklerin bir bölümünü demir devri seramiği
olarak tanımlamışlardır ve Friglere bağlamışlardır.
Frigler MÖ 1200’lerin başlarında Truva savaşı sırasında boğazlar üzerinden
Anadolu’ya gelmiş ve ancak MÖ 8.yy’ın ikinci yarısında merkezi Polatlı yakınlarındaki
Gordion olan bir devlet kurabilmişlerdir.
İlimiz sınırları içinde kalan Büyükkaletepe höyüğünün konumu büyüklüğü ve yüzeyinden
ele geçen geyik motifleriyle tipik Frig seramiği dikkate alındığında bu merkezin Friglerin önemli
bir yerleşim birimi olduğu anlaşılmaktadır. Bu höyükte yapılacak bir arkeolojik kazının
ilimiz eskiçağ tarihinin aydınlatılmasına büyük katkılar sağlayacağı şüphesizdir.
Kırıkkale ili Keskin ilçesi Cinali köyü Sulucatep’den, Ortasöken köyü düz yerleşmesinden, Haydardede
köyü Kılıç mevkii düz iskanından, Çelebi ilçesi Kaldırım köyü, Sarı Musalı Höyüğünden
ve Karaağıl köyü Hopağan tepeden; Sulakyurt ilçesi Bıyıkaydın köyü höyüğünden, İlimize
bağlı Kazmaca köyü Öküztepe düz yerleşmesinden, Merkez ilçe Hacılar Kasabası Asar höyüğünden,
Merkez ilçesi Kızıldere köyü, Kuzeren höyüğünden ve Hasandede Kasabası Çatal Sögüt höyüğünden derlenen
seramik parçalarından bir kısmı Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenmiştir.
Roma ve Bizans dönemlerine ait çanak-çömlek parçaları, Kızılırmak yatağında yer alan
düz yerleşim yerlerinde özellikle Kırıkkale’den güneye doğru uzanan bölgede bulunan höyüklerde bol
miktarda derlenmiştir. Bu tür çanak-çömlek parçalarının çok sayıda ele geçtiği höyüklerde ve düz
yerleşim yerlerinda prehistorik malzemelere rastlanılmamıştır. Bu Roma ve Bizans döneminde yeni yerleşim
yerlerinin kurulduğunu kanıtlamaktadır. Dikkati çeken ayrı bir özellikte höyüklerden çoğunun doğal
tepeler üzerine kurulmuş olmasıdır. Ayrıca genel kaideye uyularak, bu höyüklerin büyük bir çoğunluğunun
yanında da akar suyun veya su kaynağının varlığıdır.
Anadolu’da Roma İmparatorluğunun egemenliği MÖ 129 yılında Pergamon Krallığının
ilhakıyla başlamışlardır. Pergamon Devleti’nin arazisi Anadolu’da ilk Roma eyaleti olan
Provinicia Asia olrak yeniden düzenlendi. Bu eyalete başkent olarak da Ephesos seçildi.
Kesin olarak belirlenmiş olmamakla birlikte Kapadokya’nın bir Roma eyaleti olarak Roma’ya vergi
vermeye başladığını tarih genelde MÖ 63 yılı kabul edilmektedir. Kapadokya Eyaletinin sınırları
Kuzeyde Samsun (Amisos)’dan doğuya doğru Karadeniz (Pontus Euxens), doğuda Fırat ve Büyük Ermenistan,
Doğuda Toros dağları, batıda Galatia ve Pamhylia ile çevrili olan bu eyaletin başkenti Kaisareia
(Kayseri) idi. MÖ 395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra Kapadokya Eyaleti Doğu
Roma sınırları içerisinde kaldı.
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen ve Sulakyurt ilçesinde bulunan tarihi paraların tetkikinden
yörede M.Ö. Romalıların yaşadığı tespit edilmiştir.
b. Türklerden Sonra : Malazgirt Zaferinin 1071'de kazanılmasından sonra Anadolu'nun kapıları
Türklere açılmış, buralar hızlı bir şekilde Türk-İslam diyarı haline getirilmiştir.
İşte o dönemlerde Kırıkkale ili dahilinde bulunan bazı yerlerinde ilk fethedilen İslam beldelerinden
olduğu görülmektedir.
Bu konuda Prof. Dr. Beşir ATALAY’ “Kırıkkale ve çevresinin özel bir konumu vardır;
yani Orta Anadolu’nun ortasındadır. Çok korunmuş, dışa geç açılmış ve yine de
az açılmış bir bölgedir. 1071 yılında Malazgirt Muharebesi ile Müslüman Türklerin Anadolu’ya
açılışından itibaren yerleşilen, badireli günlerde dahi hiç işgal görmemiş bir özelliğe
sahiptir. Etnik dağınıklığı az olan fazla karışmamış bir bölgedir. Dini
homojenlik ise çok belirgindir. Türkiye’nin en az kültür değişmesi geçiren bölgesidir. Denilebilir ki kültür
safiyeti önemli oranda korunmaktadır. “ demektedir. (1995 Dünya “Hoşgörü-Manas-Abay Yılı”
VII. Uluslar arası Edebiyatı Semineri ve I. Uluslar arası Türk Dünyası Kültür Kurultayı Bildirileri
, S-159-161)
Prof. Dr. Sadık TURAL da “Ankara, Kırşehir, Konya, Çorum, Çankırı, Yozgat ve bugünkü
Kırıkkale ilimizin sınırları içinde olan arazi Türklerin çok benimseyip yurt edindiği, yaylak
ve kışlak yerleri olmak üzere seçtiği coğrafya alanlarıdır. “ (Ahmet Yesevî’den
Hasandede’ye Gönül Erleri YY-1997, S- 215)
11. yüzyıldan sonra Kırıkkale yöresine Oğuz-Türkmen boyları yerleştirilerek iskana
açılmıştır. Bu konuda Prof. Dr. İsmail ÖZÇELİK “Kırıkkalelinin Karakeçili ilçesinde
yaşayan Karakeçililer, Anadolu’nun diğer yerlerinde yaşayan Karakeçililerle akrabadırlar. Karakeçililer
Osmanlı kayıtlarında Ulu Yörük şeklinde anılan ve diğer bazı boylarıda ihtiva eden
birliğin koludur. “ demektedir. (Tarihten Günümüze Karakeçililer, YY-2003, S-95)
Kırıkkale yöresi ile ilgili Prof.Dr. Faruk SÜMER (Oğuzlar ), Prof. Dr. Cengiz ORHONLU (Osmanlı
İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı), Prof. Dr. Fuat KÖPRÜLÜ (Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar),
Prof. Dr. Hikmet TANYU (Ankara ve Çevresindeki Adak Yerleri) vs. eserler mevcuttur.
Türk ve İslam aleminin büyük mutasavvıfı ve evliyası Hoca Ahmet Yesevi'nin oğlu Haydar Sultan'da
Anadolu'daki bu mücadelede de yer almıştır.
Bu mücadelenin, Kırıkale'nin en yüksek dağlarından biri olan Behrek Dağı eteklerinde
ve civarında Konur Kasabası, Haydar Sultan ve Halil Dede köylerinin bulunduğu mahallerde yapılmış
olması kuvvetle muhtemeldir. Hatta Haydar Sultan'ın yaptığı savaşta, kafirlere esir düşerek,
bugün aynı isimle anılan bu köydeki kuyuya hapsedildiği ve kabrinin de burada bulunduğu ve bu zatın
Hoca Ahmet Yesevi'nin oğlu olduğu kaynaklarda geçmektedir.
Diğer taraftan, Balışeyh ilçesinin de o dönemlerde, yani Anadolu'da ilk kurulan Türk yerleşim
alanlarından olduğu bilinmektedir. Buradaki taştan yapılmış eski cami ve türbe Selçuklular tarafından
1121 yılında inşa edilmiştir.
Aslında Kırıkkale bölgesi tarihini Ankara tarihiyle birlikte düşünmek, incelemek ve araştırmak
uygun olur. Çünkü çok yakın olması nedeniyle buralar, eskiden beri Ankara'ya bağlı bir yöre olarak kalmıştır.
Ankara'nın Türklerin eline ilk olarak 1073 yılında geçtiği dikkate alınırsa, Kırıkkale
bölgesinin de- genel olarak- aynı yıllarda Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başladığı
kabul edilebilir. Bazı Haçlı seferleri sırasında buralar tekrar Bizanslıların eline geçmiş
olmasına rağmen XII. Yüzyıldan itibaren Selçukluların hakimiyetine kesin olarak geçmiştir. Daha sonraki
asırlarda Orta Asya'dan, Anadolu'ya göç eden Oğuz Türk boylarından pek çok aşiret ve cemaat Kırıkkale
bölgesinde iskan edilerek, buralar bütünüyle Türk ve İslam diyarı haline getirilmiştir.
c. Cumhuriyet Döneminde Kırıkkale : Bilindiği gibi Kırıkkale temelleri
1925'lerde atılan bir Cumhuriyet şehrimizdir. 70 Yıllık gelişmesi, büyümesi ve bugüne taşınması
MKEK ile olmuştur. Kırıkkale'nin kurulduğu arazi Kırıkköyü arazileriydi. Kırıkköyü
1925'ten önce 12 hanelik küçük bir köy idi. Kaletepe ise 3-4 km.ötede, aslında bilinen anlamda bir kale olmayıp
boz toprakların oluşturduğu bakımsız ve ağaçsız bir tepeydi. 1960 yılından itibaren
ağaçlandırma çalışmaları başlatılmıştır.

Kırıkkale şehrini ortaya çıkaran esas sebebin; 1921 yılında buralarda İmalatı
Harbiye Fabrikası'nın kurulmasına karar verilmesi ve 1925 yılında top ve mühimmat fabrikalarının
temellerinin atılmış olmasıdır. O tarihlerde Kırıkköyü'nün muhtarı olan Hüseyin Kahya
ile Yahşihan köyü öğretmeni Hüseyin Avni Bey'in bu olaylarda yardımcı oldukları bilinmektedir.
Şehrin kurulması ve gelişmesi ile ilgili Prof. Dr. Beşir ATALAY “Kırıkkale’nin
tarihini 1925’li yıllarda başlatmak mümkündür. Şehrin çekirdeğini oluşturan fabrikaların
temeli 1925 de açılmıştır. Kurtuluş Savaşından sonra yeni devletin yeni yönetimi Orta Anadolu’da
savunma sanayi kuruluşu için bir yer aramıştır. Başkent olarak da Ankara seçildiği için Başkente
de yakın bir yer aranmıştır. Belki Orta Anadolu bu tür bir sanayi için güvenli bir bölge olarak görülmüştür.
İşte Kırıkkale’nin bulunduğu boş tarlalar heyetin dikkatini çekmiştir. Arazi sahiplerinin
özellikle Kırık köylü Hüseyin Kahya’nın heyete yakın ilgisi bu bölgenin seçilmesine etkili olduğu
söylenir. “(1995 Dünya “Hoşgörü-Manas-Abay Yılı” VII. Uluslar arası Edebiyatı Semineri
ve I. Uluslar arası Türk Dünyası Kültür Kurultayı Bildirileri , S-159-161)
1925 yılında Top ve Mühimmat Fabrikası'nın temellerinin atılması, Kırıkkale'nin
şehirleşmesinin çekirdeğini oluşturur. Aynı kuruma bağlı fabrika sayısı arttıkça
personel ve işçi sayısı da artar. Görülmemiş biçimde nüfus artışı görülür. Yeni gelen işçilerin
konutları ve halka halka mahalleler çevreye yayılır. Demiryolu, fabrikalarla yerleşim bölgesi arasında
sınır oluşturulur.
İlk aşamada, fabrikaların teknik ve idari personeli için yapılan sosyal tesisler ve az sayıda
lojman da hemen tren istasyonu civarında yapılır. Fazla konut yoktur. Çünkü çalışanlar, yani işçiler
askerdir ve kışlada kalırlar. Sonraları sivil işçilerin işe alınmasıyla konut bölgeleri
genişlemiş burası kentin merkezi olmuş, İstasyon Mahallesi adını almıştır.
Sanayi kesimine ait sosyal tesis ve işletmelerde aynı yerde genişleyerek Fabrikalar Mahallesi adını
almıştır.
1931-1941 yılları dönemi Kırıkkale'nin gelişmesinde ikinci aşamayı oluşturur.
Hizmete açılan fabrika sayısı hızla çoğalmış, buna bağlı olarak da işçi
ihtiyacı artmıştır. Kırıkköyünden ve çevre köylerden akın akın işçiler gelmiştir.
Bu dönem şehre rastgele bir yerleşmenin de başladığı dönemdir. Bu dönemde 6 mahalle daha oluşmuştur.
Ovacık, Yenidoğan, Hüseyin Kahya, Tepebaşı, Gürler ve Kurtuluş Mahalleleri, Devlet daireleri ve okulların
bir bölümünün kurulma ve açılması bu dönemdedir
1929'da Belediyelik, 1944 yılında da ilçe olan Kırıkkale, küçük bir kasaba görünümünü alır.
Kentin bir sanayi şehri olarak öneminin artması ve artan nüfusun baskısıyla, Çallıöz, Güzeltepe ve
Sanayi Mahalleri kurulmuştur.
1945 ve 1950'lerdeki nüfus artışı ve hızlı göç olayı ile sadece yakın çevredeki
köylerden değil; Orta, Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgesi illerinden hızlı bir nüfus akışı
olmuş ve Kırıkkale büyümüş ve gelişmiştir. 1955'lerde konut alanları Samsun Karayolu üzerine,
kuzeye doğru taşmış ve doğya da genişlemiştir. Karyaka ve Kızılırmak mahalleleri
de bu dönemde oluşmuştur.
Şehrin gelişmesi ile ilgili Prof. Dr. Sadık TURAL ise “Bize göre şahrin asıl önemli
ve incelemeye değer yanı milli bütünleşmenin örneği olmasıdır. Öncelikle çevre illerden (Kırşehir,
Çankırı, Çorum, Yozgat) daha sonra da hemen hemen Türkiye’nin her ilinden bir aile mutlaka Kırıkkale’de
yaşamıştır. Gerek bürokratik , gerekse bedeni hizmet alanlarında 1934-1964 döneminde Kırıkkale’ye
uğramamış pek az insan vardır. Sonra fabrikanın nüfusu yerinde saydı. İlk emekliler geldi
önce, 1968 ve 1969; sonra 1970-1980 döneminde Makine Kimya Fabrikalarında çalışan idealist ustalar emekli oldular.
Emekli olanlardan bir kısmı geldikleri kasaba veya köylere, bir kısmı başka şehirlere göçtü.
Göç veren bir şehir oluverdi Kırıkkale... Emekliler için Mahmutlar veya Balışeyh yahut Yahşihan
veya uygun bir köy- kasaba (uydu kent) haline getirmek için hiç kimsenin aklından geçmedi.” diyor.
1960'lı yıllarda Kırıkköyü ve Yuva köyünü mahalleleri içine katan Kırıkkale, 1970'li
yıllardan itibaren hızlı nüfus artışıyla birlikte mahallerini de artırmıştır.
1925'lerde 12 hanelik bir köyden 2001'de 25 mahalleli ve 205.208 nüfuslu bir yerleşim alanı ortaya çıkmıştır.
Kırıkkale 21 Haziran 1989 tarih ve 3578 Sayılı yasa gereğince merhum Cumhurbaşkanı
Turgut ÖZAL (Başbakan iken) tarafından yapılan törenle İl olmuştur. İlk Valisi Fikret GÜVEN
17 Ağustos 1989 tarihinde yapılan törenle İl Valiliği görevine başlamıştır.